İsrail Devletinin mazlum Filistin halkına karşı yürüttüğü eylemler, saldırılar, ambargolar hiç şüphesiz çağımızın en büyük kitlesel zulümlerinden, insan hakları ihlallerinden birisidir. Ancak, unutmamak gerekir ki, zalimler ne kadar güçlü olursa olsun hiçbir zulüm politikası amacına ulaşamaz.
Mevlana, Mesnevisinde birçok vesileyle, zulüm, adaletsizlik, haksızlık ve insan hakları ihlalleri yapanların kötü sonlarını haber vermektedir.
Ona göre,“Zulüm sadece belâya (felakete) kaynak olur.„
Zalimlerin zulümleri, haksızlıkları, baskıları, saldırıları yanlarına kâr kalmayacaktır. Zira Mevlana’ya göre, “Bütün bilgeler, kötülük yapanların kötülükleri kendileri için karanlık bir kuyudur.„ demişlerdir.
Gerçekten, kişiler, yöneticiler, devletler adaletten saparlar, insan haklarını ihlal ederler, haklıyı haksız haksızı haklı gösterirlerse, hiç kuşkusuz kendi elleriyle kendi sonlarını hazırlarlar. Mevlananın söylemiyle, ileride içine düşecekleri karanlık kuyuyu kazarlar. Bugün için işleri yolunda gidiyor, stratejileri işliyor gibi görünse de, aslında bu içine düşmeleri mukadder karanlık ve derin kuyuyu kazdıkları anlamına gelmektedir. Çünkü zulümleri, haksızlıkları ne kadar ağır ve çoksa kazdıkları kuyu da o kadar derin olmalıdır. Mevlana bu gerçeği şöyle dile getirir:
“Daha zalim olanın kuyusu, daha korkunçtur. Adalet daha kötüye daha kötü ceza.„ buyurmuştur.
“Ey haksızlıkla kuyu kazan! Bil ki kendin için bir tuzak hazırlıyorsun.
İpek böceği gibi kendi çevrene koza örme. Kendin için kuyu kazıyorsun, ölç.”
“Bir mazluma karşı elinden bir zulüm çıktı mı, o zulüm bir ağaç olur, o ağaçtan zakkum biter.„
“Ey zulümler eden, nasıl oluyor da gönlün hoş, yaptığını çekmeyeceksin mi sanıyorsun da gafil oluyorsun?„
Mevlânâ bu tespitlerinin ardından, ilahi adaleti hatırlatarak zalime “Zayıfları sen savunmasız sanma, Kurandan; “Allahın yardımı gelince suresini oku!
Sen bir fil bile olsan düşmanın senden ürküp kaçsa, ebabil kuşları cezası seni de gelir bulur.„
“Yeryüzünde bir zayıf, bir zavallı eman diyecek, Haktan yardım isteyecek olursa, gökyüzü ordusuna, göklerde meleklere“ bir gürültü düşer.„ der.
Çünkü, zayıfların, mağdurların dayandığı güç, bütün güçlerin kaynağı olan İlahî güçtür ve o güç yardıma geldiğinde, en zayıf bireyler ve milletler, en güçlü, en otoriter, en baskıcı diktatörlükleri, süper güçleri hiç beklemedikleri yenilgilere, feci sonlara uğratırlar. Gerek uzak gerek yakın tarih bunun örnekleriyle dolu değil midir?
Mevlanaya göre, zalimlerin haksızlığının kaynağı şeytandan ileri gelmektedir.
Dünya tarihinin en çalkantılı dönemlerinin birinde ve genel olarak keyfilik ve baskı ortamının hakim olduğu bir zamanda yaşayan Mevlana, zalim olmaktansa mazlum olmayı, ezen olmaktansa ezilen olmayı yeğler.
“Ey yoksul kişi! Fakirliğin yüzünden sen, Firavunluktan, nankörlükten kurtuldun; bu yüzden Allaha şükret.
Şükret ki, mazlumsun; zalim değilsin! Firavunluktan da korunmuşsun; her fitneden, her kötülükten de.”
Nitekim, Mevlananın çağında, geçtikleri yerleri yıkıp yakan, savaş hukuku tanımayan zalim haçlılar ve vahşi Moğollar karşısında zayıf, güçsüz ve mazlum gözüken müslümanlar kısa bir süre sonra, Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, İbni Arabi gibi gönül önderlerini izleyerek Kılıçarslan, Selahaddin Eyyubi ve Sultan Baybars gibi akıllı ve islamın adalet kılıcını yükselten liderlerle üstün ve galip olmuşlardır. Ardından, ecdadımız üç kıtada her dinden, dilden, ırktan insana Osmanlı barışını (pax ottomana) yaşatmışlardır.
Hatice Sedef ERGÜL