RÖPORTAJ: BİR BÜTÜNCÜL GELİŞİM KLAVUZU OLARAK HAZRETİ MEVLANA

Soru: Siz Kişisel gelişim ve Mevlana Hazretlerini nasıl değerlendiriyorsunuz. Bu alanda Mevlana’dan günümüzde yararlanıldığına, kişisel gelişim alanında sıkça başvurulduğuna şahit oluyoruz. Sizin bu konudaki tespit ve görüşleriniz nelerdir?

Hatice Sedef Ergül: İnsanlık tarihi kadar eski olan kendini tanıma ve bulma arayışı, günümüzde özellikle kişisel gelişim adı altında popüler olmuştur. Bu terim ilk olarak 1960’larda Batı’da ortaya atılmıştır. Günümüzde, birçok bilimin ve geleneksel kültürlerin değerlerinden yararlanan bir akımdır. Hedef belirleme, duyguların kontrolü, olumlu düşünme ve davranma, etkili iletişim, beyin gücünü etkili kullanma, sağlıklı yaşam teknikleri, hızlı okuma ve hafıza eğitimi gibi yöntemlerle daha başarılı, dengeli ve mutlu bir yaşam ideali bu akımın temel ilgi alanıdır. Bu üst kavram içinde, Batı’da geliştirilmiş ve ülkemize de yoğun olarak ithal edilen NLP, EFT, Reiki, Meditasyon, Yoga, renk terapisi gibi çok değişik ekoller mevcuttur. Kişisel gelişim yaklaşımlarının çoğu, Batı kültürünün etkisiyle akıl ve bedeni hedeflemekte, ruh ve gönülü yok saymaktadır. Dolayısıyla sınırlı ve dönemsel olarak faydaları gözlense de, kısmi ve eksik bir yaklaşımı temsil etmektedir. Zira insana sadece doku, kemik ve beynin bir araya gelmesinden ibaret olmadığını hissettiren ruh ve gönlüdür. Bu nedenle Batı tarzı kişisel gelişim, Mevlânâ’nın çağırdığı bütüncül gelişim için sadece bir basamak olabilir.

Son yıllarda ülkemizde de popüler hale gelen kişisel gelişim akımı, hiçbir süzgece tabi tutulmadan Türkçeye aktarılan ve bazen kişisel gelişimden çok gerilemeye yol açan Batı menşeli yayınlara, dolar bazında ücretlendirilen sözde eğitimlere dayanmaktadır. Bu akımın, hipnotik dil kalıplarını kullanarak danışanlarını kendilerine bağlayan, bilgilerini kötüye kullanan taklitçi uzmanları da her geçen gün artmaktadır.

Bugün Mevlânâ fiziken aramızda olmasa da bütüncül gelişim kılavuzluğunu Mesnevi adlı şaheseri ile sürdürmektedir. O “Bizden sonra Mesnevî rehberlik edecek ve arayanlara doğru yolu gösterecek; onları yönetecek ve onlara önderlik edecektir.”Buyurmuştu.

İşte, Mevlâna’nın ölümünün üzerinden geçen bunca zamana rağmen bu söz hâlâ geçerliliğini sürdürmektedir.

Mesnevi kitaptan da öte bir şey, insanın hayatının orta yerine konan, onu her yönden saran, bilim ve gönül kanatlarıyla uçuran gerçek bir uçuş pisti… Mevlânâ bu gerçeği daha o günden şu sözlerle çarpıcı bir şekilde vurguluyor:

“Ben Mesnevi’nin şiirini insanlar üzerlerinde taşısınlar, tekrarlasınlar diye değil, bu kitabı ayaklarının altına koysunlar ve onunla uçsunlar diye söyledim.”

Mevlana, “aklını başına al da bir olgunluk elde et; et de başkalarının olgunluğu yüzünden gama düşmeyesin!”  diyerek, bizleri vakit varken kendimizi tanımamız ve geliştirmemiz için bedensel, zihinsel, duygusal ve ruhsal olgunlaşmaya götüren bütüncül gelişim yoluna çağırır.

Son zamanlarda, Türkçeye çevirisi yapılan birçok bestseller kişisel gelişim kitabında, yazarlarının Mevlânâ etkisini açıkça görmek mümkün. Bu gerçeği açıkça dile getirmekten kaçınanlar kadar, Mevlana’ya atıf yapanlar da mevcut. Bir kaç örnek vermek gerekirse;

“Eşsiz tasavvuf şairi Mevlânâ “damladan vazgeç, okyanus ol!”demiş.”, “Aklıma Mevlânâ’nın sözleri geliyor: “Yola rehbersiz çıkan, iki günlük yolu yüz yılda alır.” (RobinSharma).

Tıpkı zamanında muhteşem şair Mevlânâ’nın da yazdığı gibi: “Kendi kendinin idolü ol!”, (Debbie Ford).

“En çok sevdiğim şair ve filozoflardan biri olan Mevlânâ’nın bir şiirine göre, bu gerçek gerçeklik değil. Gerçeklik perdenin arkasında. Gerçekte burada değiliz. Bu bizim gölgemiz.”, Mevlânâ’ya göre tüm evren içinizdedir ve bu, temel bir gerçekliktir.(DeepakChopra).

Ayrıca biliyoruz ki Brezilyalı yazar PauloCoelho kendini meşhur eden Simyacı romanını, Mevlânâ’nın Mesnevi’sinde geçen bir hikâyeden yola çıkarak kaleme aldığını itiraf etmiştir. Bu Mesnevi’nin 6. cildindeki, ‘Bağdat’ta yaşayan bir kişinin gördüğü rüya sonucu Mısır’da bir adrese gitmesini’ konu alan hikayedir.

Gerçekten de, Mevlâna’nın şiirleri günümüz terminolojisi ile bağdaştırıldığı zaman, onun insana bakış açısının çok yönlü, çok disiplinli ve evrensel olduğu görülür. Bu bağlamda, kişisel gelişim ve iletişim başta olmak üzere, girişimcilik, iyi yönetim, değişim ve zaman yönetimi gibi günümüzde popüler olmuş konulara dair, çağlar öncesinden bizlere çarpıcı öğütler de verir. Anılan alanlarda şaşırtıcı bir derinlik, zenginlik ve öngörüye sahiptir. Özellikle Mesnevî’de mesajlarını hikâyelerle ileten Mevlâna, aynı zamanda büyük bir yaşam deneyimi ile bireysel ve ruhsal gelişimin temel ilkelerine de değinir. Bu açıdan günümüzde büyük rağbet gören gelişim uzmanlarının geliştirdiği tavsiyelerden daha etkililerinin Mesnevi’de olduğu görülür.

Günümüzde, Mesnevi’nin kılavuzluk ettiği bütüncül gelişim yolculuğu, bugünün dünden daha iyi olması, her gün giderek gelişme ve olgunlaşma sürecidir. Çünkü Mevlânâ’nın benzetmesiyle, “Meyvenin günden güne daha tatlı olması lazım.”

Mevlânâ, başta Mesnevi’si olmak üzere eşsiz ve hep taze eserleri ile asırlardır insanlara, kendilerini tanımaları, muhteşem potansiyellerini açığa çıkarmaları ve kendilerini gerçekleştirmeleri için gelişim, değişim ve ruhsal olgunlaşma yolculuklarına rehberlik etmektedir. Sekiz yüzyıldan beri Mevlânâ hiç eskimedi. Daha da ilgiyle anılıyor, yeni yeni alanlarda, bilimlerde ilham kaynağı oluyor. Adeta onun şu sözleri gerçekleşiyor:

“Kitabımızdan bir yaprak okusan,

Ebediyen hayran kalırsın,

Hem de ne hoş hayranlıktır o hayranlık!..

Bir solukçağız olsun gönül dersine otursan,

Üstadları bile dersine diz çöktürür,

Onları bile okutursun.”

Çağımızda, gelişim, değişim ve dönüşüm vadeden sayısız yol ve teknik bulunmaktadır. Ama Mevlânâ sizi, bu alanda en etkili, dengeli, aynı zamanda hem insan doğasına, hem de inanç ve kültür temelimize en uygun yola çağırıyor:

“Haktan baş çektin gittin amma bir yol bulabildin mi hiç? Yola gel sersemce kaybolup gitme.”

Bu rebabın sesi neler söylüyor, bilir misin? Arkamdan gel de yolu öğren diyor.”

 

Soru: Günümüz kişisel gelişim uygulamalarında ve sorunları çözmede Mevlana Hazretleri ve eserleri sizce nasıl yardımcı olabilir

Mevlana’nın eserlerinde günlük hayatın sorunları ile başa çıkmayı kolaylaştıracak,yeniden çerçeveleme de denilen bakış açısını değiştirerek ve en olumsuz görünen koşullarda bile kişiyi olumlu düşünmeye ve yaşamaya programlayarak, sorunları fırsata dönüştürebilme konularında destek olacak, farkındalığı artıracak, üzüntü ve stresi giderecek birçok gelişim tekniği bulmak mümkündür. Birkaç örnek vermek gerekirse;

O “olumsuz duyguları geçici bulutlar olarak görmeyi” söyler ve “bulutlar ağlamasa yeşillikler nasıl güler?” buyurur.

O halde, ezeldeki uçsuz bucaksız gül bahçesini hayal et de, ona bak! Şimdi ayağını yaralayan şu dikene bakma” der.

“Bir kimsenin gönlünde bir gamı olup da onu sevdiğine açabiliyorsa, açsın, söylesin. Çünkü gönülde bulunan gam, söz ile gidebilir” ve “Derdine kulak astın, elemlerini dinledin mi, bil ki bu, o dertliye verdiğin bir zekâttır.” Diyerek Hz. Mevlânâ, adeta günümüzdeki psikolojik terapinin temelini ortaya koyar.

Mevlânâ, sıkıntılı zamanlarda takınılması gereken tutuma çok değişik vesilelerle işaret etmektedir:

“Sıkıntılı zamanlarında sakın ümidini kesme; çalış gayret göster. Göreceksin ki bir gün güneşli, neşeli günler sizi kucaklayacaktır.

“Sıkıntılar gecedir. Dinlen, kederlenme. Sabah elbet olacak.”

“Güçlük, kolaylıkla beraberdir. Kendine gel, ümidini kesme.”

“İç sıkıntısı, yürüyüp gitmekle ferahlığa döner.”

İletişimin püf noktasını ise şöyle vurgular:

“Söz söylemek için önce dinlemek gerektir. Söze, kulak verme yolundan gir.”

Sultan Veled, düşmandan  kurtulmanın formülünü Mevlana’dan  şöyle aktarır: “Bir gün babam bana şöyle bir tavsiyede bulundu:  “Bahattin, düşmanının seni sevmesini istersen, 40 gün onun iyiliğini söyle. O senin dostun olur. Çünkü gönülden dile yol olduğu gibi, dilden de gönüle yol vardır.”

 

Soru: Bir pedogog ve eğitimci olarak Mevlananın insan eğitimine katkıları ve metotları konusunda neler dersiniz ve siz bu alanda ondan yararlanıyormusunuz?

Eğitimin amacı, insanların doğuştan gelen muazzam potansiyellerini değerlendirerek kendilerine güvenen, önlerine çıkan engelleri aşmasını bilen, duygusal zekâlarını ve sezgi güçlerini kullanan, hedeflerine ulaşan güçlü kişiler olarak hayat yolculuğunu gerçekleştirmek olmalıdır.

Bireyler olarak ancak ilgi, deneyim ve donanım olarak hazırsak, sahip olduğumuz harika biyolojik bilgisayarımızı yani zihin ve gönül nimetlerini kullanarak fırsatları kolayca değerlendirebilir, sorunları ve zorlukları lehimize çevirebiliriz.

Ancak, kendini tanımanın bilgisini, doğuştan gelen eşsiz potansiyelimizi, zihin, ruh ya da gönül yasalarını klasik eğitim sistemi içinde öğrenmek de mümkün değil. Oysa bu bilgiler, duyguların vatanı gönül okyanusunda beden, zihin ve ruh üçgeninde dünya hayatını yaşayan insanın, hayat mücadelesinde başarılı olabilmesi için olmazsa olmaz koşuludur.

Eğitimde beynin sağ ve sol yarım kürelerinin birlikte kullanımının önemi son zamanlarda anlaşılmıştır. Bunların uyum içinde çalışması, öğrenme kabiliyetini arttırır. Öğrenme zorluğu, genellikle beynin iki yarısının birbiriyle bağlantıda olmamasından kaynaklanır. Oysa Mevlana iki beyin yarım küresini birlikte kullanmanın “iki kanatla uçmak” gibi olduğunu söyler.

Ülkemizde bilgiyi aktarmaya dayanan “söyleme-anlatma”, “öğretme” metodundan ibaret kalan eğitim şekli, üst beynin sol lobunun, diğer bir deyişle beynin yarısının kullanıldığı eğitim tarzıdır. Hayal gücü, renk, ritim, şekil ve yaratıcı düşünme gibi özelliklere sahip sağ lob ve sezgi ve duygusal zekâyı barındıran alt beyin fonksiyonları yerine getirilememektedir. Bu nedenle, Mevlana’nın eğitim alanındaki görüşlerinden ve eğitim metodlarındanfaydalanarak, yaptığımız hedef belirleme, motivasyon artırma, hayal gücünü kullanma çalışmaları, öğrencilerimizin okul başarılarında ve eğitim sorunlarının çözümünde çok olumlu sonuçlar vermektedir.

Üst beyinle yani akılla alt beyni (bilinçaltını) programlayarak zihinsel yeteneği, motivasyon ve iradeyi arttırmak mümkün olmaktadır. Bu amaçlaMevlana’nın çok sık vurguladığı olumlu düşüncenin gücünden ve çok kullandığı hikaye ve metaforlardan yararlanıyoruz.

İnsanın üst ve alt beyni arasında olumlu ve sürekli bir ilişki kurmanın en etkili yollarından biri, hedefleri ve amaçları zihinde net olarak görselleştirmektir. Alt beyindeki resim ve inançlar ne kadar güçlü olursa, hedefe ulaşmak o kadar kolaylaşır ve hızlanır. Onun için Mevlânâ vermek istediği mesajları hikayeler üzerinden görselleştirerek verir.

“ İnsan, hangi işe koyulursa koyulsun, o işin derdi, o işin hevesi, aşkı, gönlünde (bilinçaltında) doğmazsa adam, o işe girişemez”  derken bu gerçeğe işaret eder.

Birçok kişisel gelişim kitabı, hayal gücümüzü doğru ya da yanlış kullanmanın sonuçlarına ilişkin uyarı veya öneriler içerir. Albert Einstein, hayal gücünün bilgiden daha önemli olduğunu söyler. Ancak, bu yeteneğimizin gücünü bize en iyi Hz. Mevlânâ hatırlatmaktadır: “Hayalin, değersiz şeyleri altın yapan bir simyadır.”

Yine Hz. Mevlâna’nın  “Kim sonu daha fazla görürse daha kutludur. Daha ciddiyetle işe sarılır, ekin eker de daha fazla meyve toplar.” Sözünden hareketle, öğrencilerimizle, ve öğretmenlerimizle koymuş olduğumuz hedefleri, görselleştirip sık sık düşünce dünyamızda çevirerek Mevlananın bu müjdesini günlük yaşamımızın her safhasında uygulamaya çalışıyoruz. Bu uygulama öğrencilerimizde çalışma isteğini arttırırken içsel motivasyonda sağlamaktadır.

 

 

Soru:  Bu konularla ilgili olarak sizin eklemek istediğiniz görüşleriniz varsa çok memnun oluruz.

Mevlânâ, hangi din ve kültürden olursa olsun kendisiyle tanışan herkes için bir “yol gösterici”, “kılavuz”, “yaşam koçu” olmaktadır.

ABD’li Prof. Dr. Carl W. Ernst, “Mevlânâ’nın şiiri engin bir mücevherler hazinesidir” der.

Hindistan’ın kurucusu MahatmaGandhi’nin Hz. Mevlânâ’nın şu beytini dilinden düşürmediği söylenir:

Bu dünyaya, ayırmaya, bölmeye, parçalamaya gelmedik biz. Biz, kırıkları onarmaya, ayrılanları birleştirmeye, hâsılı insanlar arasında köprü olmaya geldik.”

Pakistan’ın manevi şair ve düşünür kurucusu Muhammed İkbal de, Mevlânâ’yı tanımamız için bizi nasıl uyarmakta:

Mevlânâ’nın duygu ve düşüncelerini bilmediğin için elindeki sazın telleri kopuktur, hâlâ kendi benliğinden habersizsin.”

Öyleyse, evimizin temelindeki hazineyi çok uzaklarda ve yabancı iklimlerde aramak ve sonra da hazine adına sahte ve yanıltıcı, üstelik de çürümüş gömülere takılmak niye?

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir