REKTÖRLÜKTEN MUTLULUĞUN SİMYACILIĞINA İMAMI GAZALİ


2011 yılı, 18 Aralık günü büyük bilge ve düşünür Gazali’nin (1058-1111) vefatının 900. yıldönümüdür. Bu vesile ile hem ülkemizde hem de uluslararası alanda değişik etkinliklerle anılacak olan Gazalinin, zengin ve derin deneyimlerle dolu sıra dışı yaşam öyküsünü hatırlayalım istedik.

Bu muhteşem zekâ, bilim ve düşünce devi, dönemin en güçlü ve müreffeh devleti Büyük Selçukluların Tus şehrinde doğmuştur. Avrupa’nın ilk Üniversitelerine, binalarıyla, bilim dallarıyla ilham veren, örnek oluşturan Selçuklu üniversitelerinde eğitim görmüştür. Bilimsel açıdan çok yönlü, iyi yetişmiş, üstün yetenekli, kolay ikna olmayan mizacı, ilmi ve fikri bağımsızlığa düşkünlüğü ile tanınmıştır.

Bir anekdota göre, Gazali uzun ilim yolculuklarından dönerken, kervanları soyguncuların baskınına uğrar. Gazalinin yanında, yolculukları boyunca öğrendiklerini yazdığı defterlerin olduğu bir çanta da vardır. Gazali soygunculara bu çantasını geri vermeleri için yalvarır. Çantayı kendisine fırlatan bir soyguncu şöyle seslenir: Yeri çanta içi olan, çalınması da mümkün olan ve zihninde olmayan bilgi, ilim değildir.
Bu sözler   Gazaliyi derinden etkiler,  ilk olarak o güne kadar biriktirdiklerini üç yıl içinde ezberler, metot olarak da daha çok düşünmeyi, araştırmayı ve faydalı konuları zihin defterine işlemeye başlar. Bu nedenle Gazali; “düşünce hayatıma yol gösteren öğütlerin en iyisini, yol kesen bir hırsızın dilinden işittim.”der.

Gazali, 1077’den 1085’e kadar döneminin en tanınmış bilginlerinden el-Cüveyni’nin öğrencisi ve asistanı olmuştur. “Gazali derin bir denizdir” diyen hocası ona sempati duymakla birlikte onu kıskanmaktan da kendini alamazmış. Gazali’nin yazdığı bir kitabı inceleyen Cüveyni, eseri çok beğendiğini “Beni sağken mezara gömdün; ölümümü bekleyemez miydin?” şeklindeki sözleriyle ifade etmiştir.

Gazali, hocasının vefatından sonra, o dönemin Başbakanı olan Nizamülmülk ile görüşmek için başkent Bağdat’a gitmiştir. Çünkü Nizamülmülk’ün bulunduğu toplantılar ilim ve fikir adamlarının buluşma yerleriydi. Gazali, bu toplantılarda tanınmış bilginlerle münazaralar yapmış, bilgisi ile karşısına çıkanları susturunca hepsi onun üstünlüğünü kabul etmiştir. Bunun üzerine Nizamülmülk’ün de saygısını kazanmış, onun bilim danışmanı ve baş hukukçusu olmuştur. Ardından Nizamülmülk tarafından döneminin en prestijli eğitim kurumu olan Bağdat Üniversitesine, 33 yaşında rektör olarak atanmıştır.

1095’de 38 yaşında ilim, itibar, saygı ve şöhretin zirvesinde iken, akıl ve ruh çatışması sonucu ağır bir depresyon geçirir. Bunun sonucunda gerçeği bulma ve kendini tanıma arzusuyla büyük bir ruhsal ve fikri dönüşüm yaşar, iç dünyasına döner, on bir seneyi bulan bir inzivaya çekilir. Bundan sonra bilim adamı ve rektör Gazali gider, yerine “mutluluğun simyacısı” yeni Gazali gelir.

Elli beş senelik ömrüne beş yüzden fazla eser sığdırmıştır. Eserleri her çağda, her zihin seviyesindeki insana hitap etme özelliğine sahiptir.

Yaşam öyküsü “Mutluluğun Simyacısı” adıyla beyaz perdeye aktarılmıştır.  Zira onun ünlü bir kitabı, “Kimya-yı Saadet” yani “Mutluluğun Simyası” adını taşımaktadır.

Bu eserine ilişkin olarak, dünyaca ünlü bir bilim adamı olan Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu kendisiyle yapılan bir röportajda şöyle der: “…Bize zamanında öğretmemişler. Ama Amerika’da iken, Gazali’nin eserlerini bulup okuyunca dünyam değişti, hayretler içinde kaldım. Kimya-yı Saadet’i okurken gördüm ki, Gazali, bugünkü batı dünyasından beş yüz yıl ilerideymiş. Ben bunu Davos’ta anlattım. Cumhurbaşkanı Özal’ın da bulunduğu bir milletlerarası toplantıda, Gazali’den, Mesnevi’den biraz bahsettim. Çeşitli ülke başbakanlarının, dünyaca ünlü işadamlarının katıldığı toplantıda dünyanın meseleleri tartışılıyordu. Onların düşünce ve tekliflerini dinleyince dayanamadım ve Mesnevi’den, Gazali’den bir-iki şey anlattım. Maddi ve manevi dünyanın iç içe olması gerektiğini aktardım. Başlangıçta bende bir çekingenlik, hatta korku vardı. Adamlar öyle bir meraklandılar ki, ondan sonra bana dört tane konferans verdirdiler. İşadamları, birinci mevki uçak biletleri gönderip, beni ülkelerine davet ediyorlardı…”

Gazali eserlerinde motivasyon, duyular, algılar, kişilik, kalp, akıl, ruhun anlamı ve özellikleri, insanın psikolojik yapısı gibi konulara da geniş olarak yer vermiştir. O insan doğasını, sadece beden olarak görmemekte; insanı, bir bütün olarak tanımlayıp, insan davranışlarını ruh,  beden ve zihin açısından ele almaktadır.

Ona göre bilim adamının görevi gerçeği aramak ve toplumda yaymaktır. Öğretmek bilim adamı için bir yükümlülüktür. O, “öğrenen ve öğreten toplum” fikrini savunur. Ona göre, eğitim sadece bilginlerin ve öğretmenlerin işi değildir: bir şeyler öğrenen herkes başkasına öğretmekle yükümlüdür.

O,  55 yıllık ömür sermayesinden, bilgiye susamış bir öğrenci, bilgiyi aktaran bir öğretmen ve nihayet bilgiyi geliştiren bir bilim, düşünce ve gönül adamı safhalarından geçerek, sonsuz bir ömür kazanmış evrensel bir şahsiyettir. Mevlana ve Yunus Emre gibi eserleri ile gerçeği ve sonsuz mutluluğu arayanlara yol göstermeye devam etmektedir.

Eserlerinden yaptığımız aşağıdaki alıntılar, onun kişisel gelişim konularındaki düşünce ve sözlerinin tazelik, derinlik ve zenginliğini ortaya koyan sadece birkaç örnektir:

İnsanoğlu eğlence olsun diye ya da tesadüfen yaratılmamıştır, mükemmel bir şekilde ve büyük bir amaç için yaratılmıştır.

Gözün görmediğini gönül algılar.

İyi arkadaş, gül yağı satana benzer, ya satın alırsın, ya o sana biraz sürer veya hiç olmazsa yanında bulunduğun müddetçe güzel koku taşırsın

Kötü sandığın çok şey vardır ki senin için iyidir. İyi sandığın çok şey vardır ki senin için kötüdür.  En sağlıklı yol takdiri kabullenmen ve her hale şükür diyebilmendir

Aklı olan kimse kendine demelidir ki: “Benim sermayem, yalnız ömrümdür.  Başka bir şeyim yoktur. Bu sermaye, o kadar değerlidir  ki, verilen her nefes, artık hiçbir şekilde ele geçmez.  Nefesler sayılıdır ve azalmaktadır. O halde, nefeslerini iyi değerlendir.

Ağırbaşlı, terbiyeli, saygılı ve nezaketli olmaya çok dikkat et ve itina göster. Ancak böyle yaparken gurura kapılma. Sonra senden bu sıfatla söz edilir. Halka tepeden bakma. Sonra senden bu sıfatla bahsedilir.

Dostuna da düşmanına da hoşnutluk göster. Başkasına eza ve cefa etmekten kendini alıkoy ve bunu onlardan korkup ürktüğün için de yapma. Sadece iyi bir huy olduğunu düşünerek öyle davran.

Fayda sağlayacak fırsatları kaçırma. Muhtaç olduğun şeylere iyice sahip çık. Görülmesini acele ettiğin işlerinde dikkatini başka taraflara dağıtma. İçinde bulunduğun toplumun adet ve geleneklerine saygılı ol. Bir şeyin neticesini iyice düşünüp hesaba katmadan yapmakta acele etme.

Dış görünüşe pek aldanma. Çünkü insan, kalbiyle, düşüncesiyle ve diliyle adamdır, kıyafetiyle değil. Benzi sarı, zayıf kimseleri hor görme. Çünkü insan iki küçük et parçasıyla ölçülür: Kalbi ve dili. Öyleyse insanların bu iki değerinden faydalanmaya çalış; gerisi et, kan ve kemiktir.

Yazımızı onun şu veciz ifadesine uyarak bitirelim:

Bir meseleyi yazarken gereksiz kelime kullanma. Az kelimeyle çok şey anlatmaya çalış.

Hatice Sedef ERGÜL

“REKTÖRLÜKTEN MUTLULUĞUN SİMYACILIĞINA İMAMI GAZALİ” için 2 yanıt

  1. Hayatımızın her döneminde zirve ruhlardan beslenmeye ihtiyacımız var.Fakat İMAM GAZALİ bir yazıda ancak bu kadar güzel anlatılır.Bu yazyı okuyunca daha önce İmam Gazali hakkında okuduklarımı yeniden okumam gerektiğine karar verdim.

  2. sa.sizde az kelimeyle gazalinin yaşam biçimini çok güzel anlatmışsınız.bende hayatını daha ayrıntılı okumam için merak uyandırdınız.Allah razı olsun. yazılarınızı heyecanla bekliyorum.

hulya güllüoğlu için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir